29 Nisan 2008 Salı

EV HALİNE DÖNÜŞ

Dedemin benim için yeni aldığı otobüsle oynamak çok zevkli.
Evimizde oyun oynamayı , oyuncaklarımı özlemişim.
Resim defterimi ve kalemlerimi çok özlemişim, şöyle bir serilip rahat rahat resim yapmak ne güzel.

Çocuklar döndüklerinden beri evdeki herşey yeniymiş gibi karıştırıp, oynuyorlar.Belli ki özlemişler , zaten meraklılar şimdi daha çok didikliyorlar.Herşey halının üstünde yine; oyuncaklar, kalemler, defterler...hemen eski halimize döndük.Bu aralar çok yorgunlar nedense hiç toplamak istemiyorlar, dışarı çıkıp dolaşmak istemiyorlar.Havadan herhalde diyorum çünkü ilk defa bu sene ben de bile bir halsizlik ,isteksizlik herşeye karşı ; Allah'a şükür normalden fazla hevesli ve heyecanlıyım da her zaman, baharın etkisiyle normal seviyeye indim ama önceden okurdum anlatırlardı da hissetmediğim için nasıl bir şey bilmezdim bu bahar yorgunluğunu.Ama bu sene hem ben hem çocuklarım hissediyoruz hem de her yerim hatta kemiklerim bile ağrıyarak yaşıyorum bahar yorgunluğunu.Bu sene havalar da çok dengesiz özellikle İstanbul'da birkaç gün sıcak birkaç gün soğuk biz de şaşırdık nasıl giyinelim.Ya da yaşlanınca insanlar daha hassas olup daha fazla etkileniyorlar bu durumdan.
Allahım bildiğimiz ve bilmediğimiz hastalıklardan bizi koru, bize merhamet et.

27 Nisan 2008 Pazar

TATİL SONRASI

Özlemişiz tabii hemen hamburgerciye gitmek istedik.
Ve o kadar çok oynadık ki hem sırtımız hem saçlarımız terden ıslandı.
İstanbul'da yağmurlu , soğuk bir pazar genellikle sıkıcı olur, ama bizimki çok hareketli geçti her zamanki gibi.Sabah bütün yorgunluğuma , hastalığıma ve uykusuzluğuma rağmen erken kalkmak zorunda kaldım çünkü valilikçe hazırlanmış ve okulca katıldığımız bir Taksim yürüyüşümüz vardı.Öğretmen arkadaşlarla bu yürüyüşe katıldık.Sonra yarın ziyaretine gideceğimiz arkadaşımıza hediye almaya gittik.Sonra hemen eve döndüm eşim arıyordu ve hemen çıkmamız gerektiğini söylüyordu.Çocukları eve babalarına bırakmıştım.Eşimin babasıyla gitmesi gereken bir mevlid varmış bizi de kayınvaldeme bırakacakmış.Hepimiz için iyi oldu, çocuklar 2 haftadır görmüyorlardı, özlemişler halalarını ve babaannelerini.Hep beraber hazırladığımız küçük bir ziyafetten sonra eşim bizi almaya geldi.Çocuklar da hemen hamburgerci diye tutturdular.Eşim de maç seyretmeye gidecekmiş,' bizi Nişantaşı'na bırak biz gerisini hallederiz' dedim.Ve şimdiye kadar hiç oynamadıkları kadar çok oynadılar oyun alanında.Sonra geze geze eve döndük hava inmişti yani biraz ısınmış, iyi oldu hava aldık.Yarın hepimiz için okul var bakalım, nasıl geçecek ilk gün, adapte olabilecekler mi? Bu kadar uzun süre ayrı kaldılar ve hiç aramadılar.Beni de çok iş bekliyor; evi toparlama, düzeni tekrar sağlama, yemek yapma, 3-4 makina çamaşır yıkama... Allahım bütün ihtiyacı olanlara yardım et, bizi merhametinden mahrum bırakma.


DÖNÜŞ YOLCULUĞU

Tonguç bir günlüğüne misafir oldu Armutlu'da bize.Kısmetine hava bayağı soğuktu ama biz yine de gezdik, dolaştık hatta akşam köpük banyosu bile yaptık.Bizim için eğlenceli bir ev sahipliği oldu inşallah Tonguç bey memnun kalmıştır.Biz onu çok sevdik.
Son günümüzde sinemaya gittik , çok beğendik ve keşke daha önce de gelseydik dedik çünkü çok güldük çok komik bir filmdi.

Lunaparkta tıtırtıla son kez bindik...


Dedem Armutlu dönüşü bizi İznik'e götürdü.Oranın çok ünlü İmren Köftecisi'nde yemek yedik.



Tarihi yerlerini de gezdik.Burası Roma Tiyatrosu'ndan kalıntılar...




İznik'e ve gölüne bakılacak en güzel yerlerden biri Abdül Vahab Efendi (bayraklı dede diye de bilinir) türbesinin bulunduğu tepe, biz de oraya çıkıp hem dua ettik hem İznik'i seyrettik.

Hem çocuklar hem de bizim için çok güzel bir kaçamak oldu bu on beş günlük Armutlu gezisi.Dinlendik ,eğlendik çok mutlu olduk.Özellikle çocuklar hiç dönmek istemediler.Yine gelelim daha çok kalalım diye isteklere daha dönüş yolunda maruz kaldık.Çok rahattılar, serbest geziyor, parka gidiyor, marketten alış-veriş yapıyorlardı.Parkta arkadaşlık ve oyun kurup sosyalleşiyorlardı.Ben de son iki günü çok hasta olarak geçirdim.Zaten hastaydım 10 gün antibiyotik kullandım zor geçti ama bu son günler farklı oldu üşütüp de midemi ve bağırsaklarımı bozmak hepsine tuz biber oldu.Allah'a şükür yine de daha iyiyim şimdi ama gerçekten annem yanımda olmasa halim daha kötü olurdu.Allah'a binlerce şükür ki annem hem bana hem de çocuklarıma bakıyor hakkını kesin ödeyemem ama Allahım nolur annemin bütün günahlarını affet , hakkında herşeyin hayırlısını ver, hiçbirşeyin acısını anneme tattırma ve başımızdan eksik etme diye dua ederim .

22 Nisan 2008 Salı

ALLAH'IM BENİ BANA BIRAKMA

Selim Gündüzalp'in yazısından...
GÜN, nasıl başlarsa öyle gidermiş. Ruhumuzda uyuyan nice güzellikler gizli. Hepsi de uyandırılmayı bekliyor. Bunun için güneşin doğması, saatlerin çalması yetmiyor. Bu güzellikleri uyandırmaya, bazen hiçbir şey yetmiyor. Şükür ki, yarınlara dair emellerimiz yine de bitmiyor, tükenmiyor. Onlar da olmasa ne yapardık, nasıl yaşardık? Allah’tan ki, bu ümit bazen bir söz, bazen de bir dua olup, içimize akıyor, ruhumuzu uyandırıyor. O anlardan birini bugün yaşadım.
“Allah’ım, beni bana bırakma
Adını dilimden uzak tutma,”
Diye diye, güne Allah ile, bu dualı sözle başladım.
İçimin güneşi doğmuştu artık. Açıldıkça açıldı, ruhu kat kat saran perdeler. Ve ardından Hira’nın sorusu geldi:
“Ömür nedir?” diye soruyordu.
“Ömür, bu gündür,” dedim.
Hira, bu defa, “gün nedir?” dedi.
“Gün mü” dedim, “o, upuzun bir ömürdür.”
“Bir cümleyle açar mısın?” dedi.
“Bir cümleyle,” dedim, “bir gün, Allah için yaşanmışsa eğer, işte o gün, Allah için yaşanmamış bir ömürden bile daha uzundur, daha değerlidir.”
Hz. Ali’nin sözünü hatırlamanın tam sırası:
“Bir insanın öldükten sonra cennete girmesine hayret etmem. Benim asıl hayret ettiğim şey; o insanın dünyadayken de cennet gibi bir hayat yaşamasıdır.”
Büyük insanın işaret ettiği şey, son derece yüksek bir iman nimetine erişmek olsa gerek. Çünkü, hidayet ruhun cennetidir. Rabbim, hepimize bu güzel iman yolunu ve nimetini nasip eylesin...
Bediüzzaman’ın Mesnevi’sinde geçen bir cümle yıllardır aklımdan çıkmaz:
“Ülfet ve âdet ve yeknesaklık perdeleri altında çok harika hakikatler gizleniyor.”
Yahya Kemal de aynı dertten mustarip; “ülfet belâlı şey,” diyor şairimiz. Hem de ne belâ... Dünyada da, ahirette de baş belâsı, püsküllü belâ...
ALIŞTIĞIMIZ bir şey olunca yaşamak, hayat denen o büyük mucize, basitleşiyor âdeta. Bir sabun köpüğü gibi sönüyor, elimizden kayıp gidiyor. Nasıl bir şefkatle ve merhametle beslenip büyütüldüğümüz unutulunca böyle oluyor. En büyük nimet bile küçülüyor. Allah akla gelmeyince, her şey O’nun bize bir nimeti, bir ikramıdır diye bakılmayınca, sıradanlaşıyor ne varsa. Bir değil, milyar değil, 100 trilyon hücreden ibaret olan insan vücudundaki, o ilâhi sistemi bir düşünelim. Sadece tek bir insanın vücudunda yürütülen bu faaliyetler bile, akılları durduracak kadar harika değil midir? Yüz trilyon hücremizin diliyle Rabbimize hamd ederiz...
Evet, hayatı bu kadar hikmetli ve harika bir şekilde yaratan Allah (c.c.), bu hayatın her ânı için her şeyden evvel ismiyle, sıfatıyla anılmaya lâyıktır. Rahmetli Cahit Zarifoğlu bir şiirinde bunu ne güzel ifade eder:
“Önce besmele, / en güzel kelime. / Allah’ım, / yol boyunca / bırakma elimi / düşerim sonra. / Allah’ım, / niçin halkettinse beni / kalbime söyle iyice / engellerden arınsın yolum. / Allah’ım, / nasıl pırıl pırılsa / güzelse sevdiğin kulların / öyle güzel kıl beni. / Allah’ım, / O güzeller güzeli / hangi iyilik diledi senden / dilerim ben de öylelerini. / Allah’ım, / Peygamber Efendimiz (s.a.v.) / hangi şerlerden sığındıysa sana / upuzak tut benden de onları. / Allah’ım, / yol boyunca / tarih boyunca / başıboş bırakma bizi.”
EĞER bu ince mânâları ve besmelenin esrarını Bediüzzaman’ın eserinden ve özellikle ‘Birinci Söz’den öğrenmese, okumasa ve görmese idik, gerçekten de işte o zaman cahil kalacaktık; gerinin de gerisinde işte o zaman olacaktık. Şükür ki, Rabbimizi bildik, tanıdık ve sevdik. Böyle bir Allah’ın adını anmayı şeref bildik, nimet bildik. Sonsuza kadar Rabbimin her nimeti için elhamdülillah...
Hz. Peygamberin (s.a.v.) her daim, “Hayretimi artır, Yârabbi!” duasına bütün hücre ve zerrelerimle “âmin” diyorum.
Allah’ım, hayretimizle beraber imanımızı da artır. Âmin.
İMANIN önemine işaret eden tarihî bir öykü ile yazımıza devam edelim:
Fatih Sultan Mehmet, bir gün Kur'an okurken şu âyetin mânâsına takılmış:
“Ey iman edenler! Allah'a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği Kitaba ve daha önce indirdiği kitaplara iman(da sebat) edin!” (Nisa,136)
Fatih:
“Âyet, zaten iman edenlere sesleniyor. Ardından tekrar imanı emretmesi acaba neden?”diye düşünmüş.
Alimlerle sohbeti esnasında konuyu kendileriyle paylaşmış. “Ne düşünüyorsunuz?” diye sırmuş.
Âlimlerin arasından Akşemseddin, “Sultanım,” demiş. “Dışardan gelen seslere kulak verin, cevabınızı alın.”
Dışarıdan o sırada mehteranın kös sesleri geliyormuş. Fatih, “Efendim, biraz açar mısınız?” demiş. Bunun üzerine Akşemseddin şöyle izah etmiş:
“Sultanım, mehteranın davullarından ‘düm, düm’ sesleri geliyor. ‘Düm’ kelimesi sizin de bildiğiniz gibi Arapça’da ‘devam et’ anlamına geliyor. Âyetin de mânâsı bu olsa gerektir. Bu âyet, ‘Ey iman edenler! Allah’a, Peygambere, Kitaba olan imanınızda her daim devam edin!’ mesajı vermektedir.”
İnsanın elbisesi eskidiği gibi, imanı da eskiyebilir. Elbise gibi, imanı da yenilemek gerekir. Öte yandan, âyetin yorumunda şöyle bir incelik de düşünülebilir:
“Ey iman edenler! İmanınızı kontrol ediniz. ‘Allah’a inandım’ diyor, ama O’na itaat etmiyorsanız, ‘Peygambere inandım’ diyor, ama onun yolundan gitmiyorsanız, ‘Kitaba inandım’ diyor, ama Kitaba göre yaşamıyorsanız, gelin imanınızı kontrol edin. Belki tam inanmadınız, inandığınızı sandınız. Zira Allah’a iman, O’na itaati gerektirir. Peygambere iman, O’nu rehber kabul etmeyi icap ettirir. Kitaba iman, Kitaba göre bir hayatı netice vermelidir.”
Kışın geleceğine inanan insanlar, yazın sıcak günlerinde, odun ve kömür telâşına başlarlar. Çünkü sıcak günlerden sonra, soğuk günlerin geleceğine tereddütsüz inanmaktadırlar. Benzeri bir şekilde, âhiretin geleceğine inanan biri, elbette ve elbette oraya hazırlık yapar. Orada işine yarayacak şeylerle ömrünü değerlendirir. Demek ki, gerçek anlamda iman etmek ayrı bir olay, kendini “iman etti zannetmek” daha ayrı bir olaydır.
ALLAH’IM! Sana karşı günah işleyenlere bile ne kadar bağışlayıcı ve lâtifsin. Seni arayana ne kadar yakınsın; sana el açıp yalvarana ne kadar müşfiksin. Ümidi sende olanlara ne kadar iyisin, merhametlisin. Kim, senden yardım istemiş de reddedilmiştir. Kim, sana sığınmış da ihanete uğramıştır. Kim, sana yaklaşmış da sen ondan uzak durmuşsundur. Kim, sana kaçmış, sığınmış da sen onu kapından kovmuşsundur!..
Rabbim her şey senindir. Yaratan sensin ve hüküm senindir. İsimlerinde gizlenenler ile ve nurunu örten perdeler ile bu huzursuz ruhu, bu ıstıraplı yüreği bağışla.
Allahım, bütün alçaklıklardan korunmak için sana sığınırız; senden başka bütün korkulardan; senden başka bütün yoksulluklardan...
Allahım, yüzümüzü senden başka kimseye çevirmeyiz, secde ettirmeyiz. Öyleyse ellerimizin de senden başka bir şeye uzanmasını engelle ne olur!
Senden başka ilâh yoktur. Doğrusu ben de nefsine zulmeden zalimlerdendim. Ama şükürler olsun Allahıma, âlemlerin Rabbine.
“Allah’ım, beni bana bırakma
Adını dilimden uzak tutma,”

ARMUTLU'DAYIZ-3


Bir gün bisiklet sürüyoruz...





Bir gün havuzdayız...
Bir gün deniz bisikletinde...

Ama hergün parktayız...
Yani anlayacağınız Armutlu maceramız devam ediyor ve biz her aktivitesinden yararlanmaya çalışıyoruz.Allah anneannem ve dedemden razı olsun bu imkanı bize sağladıkları için.Biz burada çok mutluyuz.


21 Nisan 2008 Pazartesi

ARMUTLU'DAYIZ-2

Bizim balkondan tatil köyünün görünüşü... tabii bu gördüğünüz yarısı bile değil...



Parktaki çimenler arasında kaplumbağa gördük.Bütün gün onun peşinde gezdik.Hiç bizden korkmadı, kafası hep dışarıdaydı.
Arkadaşım Yusuf ve ben hep kaplumbağayla ilgilendiğimiz için artık elimize de alabiliyorduk , korkmuyorduk,istediğimiz yere koyuyor istemediğimiz bir yere giderse hemen elimize alıyorduk.



Deniz kenarında gezerken dinleniyoruz böyle klubelere oturarak, doğrusu çardakmış annemden öğrendim.




Deniz kenarında gezdik kahvaltıdan sonra taş topladık, beş taş oynamak için...








Bu haftasonu da yine çok hareketli ve yorucu geçti tabii çocuklarla.Cuma akşamından gittik babamla eşim cumartesi akşam geldi.Çocuklar bizi iskelede karşıladı çok özlemişiz birbirimizi sarmaş dolaş olduk hemen.Cumartesi kahvaltı sonrası park mecburi istikamet ve sonra sahilde gezinti yaptık, çarşıyı gezdik.Armutlu'nun pazarı varmış o gün diye bindik taksiye gittik pazara , ne güzel sebzeler süper domates aldık tabii.Hava çok sıcaktı çocuklara acil t-shırt ve şort da alındı tabii devamı akşama okula geç kalıyorum anlatacak daha çok şey var....


İşte geldim! Cumartesi pazarını gezdikten sonra Armutlu'nun köyünü ve sahilini gezicez diye o sıcakta bayağı yürüdük aslında normal ama çocuklar dayanamadı ve tekrar minibüse bindik ve tatil köyüne döndük amacımızı gerçekleştiremeden.Çocukları doyurup tekrar kendimizi dıları attık çünkü babamız gelecek.O gelene kadar tabii yine park ve bahçe gezintileri sonra iskelede bekleyiş.


Pazar sabahı güzel bir kahvaltıdan sonra yine bir tur parka indik ,hava çok güzeldi sonra da havuza tabii.Bu sefer babam,eşim ve Alperen erkekler havuzuna;annem ve ben de Aslı'yı alıp bayan havuzuna gittik çok eğlendik.Her oraya gittiğimde Allahım herkes bu güzelliklerden istifade edebilse diye düşündüm.Yolların düzenini,temizliğini görüp ülkemizin her yeri böyle olsa dedim sonuçta insanlar aynı ama hassasiyet farklı herhalde öyle olamasanız bile kıyamıyorsunuz da zaten ;sabah,öğlen,akşam kırlangıçlar balkonunuzda her yer kuş sesleriyle dolu Allahım ne huzur dolu bir yer.


Allahım sen bizi daimi ikametgahımızda huzurlu kıl inşallah,rahmetine sığınıyoruz.


15 Nisan 2008 Salı

YOKLAR

Çocuklarım yok,ev boş,sessiz ama derli toplu.Sabah bıraktığım gibi temiz ama sessiz,hareketsiz...
Sabah ,öğlen,akşam hep telefonla görüşüyoruz,keyifleri yerindeymiş,memnunlar.Arada böyle kaçamak iyi mi ne ben de rahatım sanki daha özgür davranıyorum.Eşimin halı saah maçı vardı ben de eltime gittim,gezdik,oturup konuştuk sonra kayınvalideme geçtim,oturdum dönüşte eşim aldı,güzel ve sade bir akşamdı 22:00de eve geldik.Çocuklar olsa yapamazdım.Benim uykum önemli değil tabii ama onlar olsa eve hep en geç 21:00de dönmem gerek çünkü süt içip yatıyorlar masal ve dua seromonisi 21:45'i buluyor.O yüzden haftaiçi pek bir yere gitmem,gidemem.Okulda o kadar yoruluyormuşum ki çocuklarımın yokluğu yorgunluğumu azaltmadı, ben yorgunluğumda etkileri vardır diye düşünüyordum ama iki afacanım da yok şimdi bende aynı yorgunluk...
Allah herkese düzenli ve huzurlu bir hayat nasip etsin.

14 Nisan 2008 Pazartesi

ARMUTLU'DAYIZ

Her çocuk gibi tatili ve tatil tesislerine gitmeyi çok seviyoruz.Ve ilk gittiğimiz yerde de ilk keşfettiğimiz yer ise tabii ki çocuk parkı oluyor. Çok renkli ve güzel bir park.
İkinci keşfettiğimiz ise havuz oldu.Alperen erkek havuzundaydı babamla önce o yüzden ben tek başıma poz verdim anneme ve 2 saat boyunca hiç çıkmadım havuzdan. Havuz vaktimin çoğunu büyüklerin havuzunda kaydıraktan kayarak geçirdim, çok eğlenceliydi.Bir süre sonra Alperen de geldi beraber yüzdük, eğlendik.

Akşam gezintimizi denizde deniz bisikletiyle yaptık , hiç ıslanmadık.


Gezinti sonrası her renk deniz bisikletine binip poz verdim anneme...


İnşallah bir de babam gelince bineriz hep beraber...
Annemlerin devre mülküne gittik haftasonu hepberaber.Armutlu hem çok yakın hem de çok güzel, sakin bir yermiş.Herşey planlanmış , düşünülmüş bir yer, tertemiz hava ve çevre de cabası.İlk defa gittiğim için çok beğendim.Alış-veriş merkezi,marketi,kafesi,bay-bayan havuzu,oyun parkları,yürüyüş parkurları,restaurantı,lunaparkı,polikliniği,camisi veİDO iskelesi bile var,yok yok.Bence tek eksiği evlerde çamaşır makinası olmaması ve yemeği kendin pişirmen.Keşke fiyat biraz daha yüksek olsaydı da yemek dahil olsaydı,buna da şükür,gerçekten çok dinlendirici ,huzurlu bir yer.Çocuklar annemle orada kaldı inşallah 2 hafta kalacaklar ben de haftasonları yanlarına gideceğim yani babam,eşim ve ben gideceğiz inşallah.Babam ve eşim pazar akşamı, ben pazartesi sabahı döndüm sırf bir gece daha onlarla geçirebilmek için. Hergün günde en az dört-beş defa telefon görüşmesi yapıyoruz çocuklarımla, canlarım.İlk uzun ayrılışımız, evde bir boşluk...hüzün...
Allahım kimsenin çocuğunu istek dışı birbirinden ayırma...




11 Nisan 2008 Cuma

KİTAP OKUYORUM

Bir varmış bir yokmuş...
En sevdiğim iş kitap okumak tabii şimdilik ben okuyamadığım için annem bize okuyor ama onun işi olduğu zaman ben de kendim okuyorum çok daha güzel oluyor çünkü anneminkilerden başka masallar okuyorum.
Şöyle haber vermeden dinleyin Aslı'yı çok eğlenirsiniz ,o ne zengin hayal gücü ya Rabbim anlat anlat bitmiyor.Sadece resimlerine bakıyor ama sayfasındakiden fazla cümle kuruyor neredeyse.
Alperen'de yoktu bu özellik Aslı'da görünce hem sevindim hem şaşırdım.Dinlemek o kadar zevkli ki hiç durmadan nefes almadan anlatıyor.Bu özelliğini bir de şarkı sözü yazmada kullanıyor. Uydurduğu bir melodiye hiç noktası olmayan sözler ekleyerek şarkı söylüyor bazen ve öyle komik ve şirin oluyor ki ancak görülünce anlaşılabilinir.
Allahım hiçbir çocuğun hayal gücü azalmasın.

10 Nisan 2008 Perşembe

BEKLEYİŞ

Bekliyoruz haftasonu gelsin diye az kaldı ama gün sayıyorduk artık bıraktık çünkü Allah izin verirse yarın son.Annem de herşeyi bu geziyi kullanarak bize yaptırıyor, biliyor ne kadar istediğimizi tabii...


Bu sabah yine hızlı başladı, dün hasta başlamıştım güne elhamdürillah bir şeyim yokmuş.Bugün sabah evi temizledim ,çamaşır yıkadım astım,tam Taksim'e gidecektim halam aradı beni terzine götür diye ee Taksim'e de mutlaka gitmem gerekiyor ,12:00 diye randevulaştık.Taksim'de kısmete polis bayramı kutlaması varmış yolları kapatmışlar ama yarısı açık.Benim dikkatimi çeken saygı duruşu ve istiklal marşı sırasında yürüyen insanlar, nasıl şaşırdım ve kendimi zor tuttum birşey söylememek için anlatamam.Halamla buluşmaya 15dk. önce geldim herşeye rağmen aslında lale festivalini gezmek istiyordum Taksim'e gitmişken cumartesi sonmuş bir daha fırsatım olmaz diye ne yapalım kısmet halamı terziye götürdüm oradan da koştur okula.Orada da bir telaş 23 nisan ve bahar festivali hazırlıkları ile okulu taşıma telaşı , düzenlediğimiz geziler hepsi birbirine girmiş Allah yardımcımız olsun.Ev süt liman Allah'a şükür çocuklar tatili bekliyorlar bir hevesle onlara çok güzel bir süprizim var, beğeneceklerini umuyorum.Size de söylemem aynı anda öğrenirsiniz.
Allahım şu hayat telaşında herkesin planlarını başarılı ve hayırlı sonuçlara erdir.

9 Nisan 2008 Çarşamba

SÜT

**Hadis-i şeriflerde anlatıldığına göre; Mirac’da İnsanlığın İftihar Tablosu’na bir kapta şarap, bir kapta süt ve bir kapta da bal getirilmişti. Allah Rasûlü sütü tercih edince, Cebrâil Aleyhisselam, “Bu aldığın, fıtrata uygun olandır; sen ve ümmetin fıtrat üzeresiniz!” demişti.
İşkembe ile Kan Arasındaki Mucize Gıda
Rehber-i Ekmel Efendimiz’in sütü tercih etmesi üzerine kendisine “Fıtratı seçtin” denmesi, öncelikle beşerin ilk gıdasının süt olduğunu akla getirmektedir. Süt en temel ve tabiî gıda maddesidir ki, insan dünyaya gelir gelmez onunla beslenmeye başlamaktadır. Hekimler ve gıda uzmanları, sütün terkibinde sodyum, potasyum, kalsiyum, magnezyum, fosfor, bakır, kükürt ve klor gibi madeni tuzlar ile protein, şeker ve yağ gibi besinlerin mevcut bulunduğunu, bu hususiyetiyle onun hem hayatî bir beslenme kaynağı hem de pek çok hastalık için şifa vesilesi olduğunu ifade etmektedirler.
Nitekim, Sâdık u Masdûk (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz, “Yüce Allah bir kişiye süt nasip ederse o kimse onu içeceği zaman, ‘Allahım, bu sütü bereketli kıl ve bize daha çok süt ver!’ diye dua etsin. Çünkü, yiyecek ve içeceklerin yerini tutan, açlığı ve susuzluğu gideren, sütten başka bir gıda bilmiyorum.” demiştir.
Aslında, sütün işkembe ile kan arasından çıkıp insanlar için hâlis bir içecek halini alması başlı başına bir ihsan-ı ilahîdir ve ibret nazarıyla bakılması gereken bir hadisedir. Bundan dolayıdır ki, Cenâb-ı Hak, Kur’an-ı Kerim’in muhtelif ayetlerinde sütten bahsetmiş; onu rahmaniyetinin ve rezzâkıyetinin delilleri arasında saymıştır. Bu itibarla da süt, tabiîliği, yeni doğanlara temel gıda olma keyfiyeti, ihtiva ettiği unsurlar açısından zenginliği, insanların yanı sıra çoğu hayvanlar için de besin kaynağı oluşu ve bir yönüyle rahmet hazinesinden doğrudan gönderilişi gibi hususiyetleriyle “fıtrat”a çok benzemektedir.** bu yazı
http://www.herkul.org/ adlı siteden alınmıştır.

8 Nisan 2008 Salı

İLK KAVGALAR

Aslında biz kavga ediyorduk...
Bu da kavganın diğer bölümleri...

Annemi okuldan aradım ki müsaitse gidip Maçka parkındaki at binme etkinliği kaça kadar devam ediyor öğrensin.Ama kurstaymış gidememiş sonra beni arıyor 'çocuklar geldi şimdi gidelim mi?'Ne diyebilirim ki, neyse ki gitmişler ama 10 dakika ile kaçırmışlar çünkü 17:00'ye kadarmış.Hava güzeldi iyi oldu parka gitmiş oldular bu sayede.Ama evde kıyamet koptu büyüdükten sonra ilk defa bu kadar şiddetli kavga gördüm hem de iki defa.Sebepler gerçekten komik ama her ikisinde de Aslı haklı ama tekmeler ,yumruklar havada uçuşuyor.İlk olay şöyle:Yine biz sayı çubuklarını ve fasulyelerini dökmüş halıya oynuyorduk üçümüz Aslı matematikten çabuk sıkılıyor böyle olunca başladılar şekiller yapmaya Alperen çubukları, Aslı da fasulyelerle onların 5-6 tane tırtırlı çubuğunu aldı diziyorlar işte birden Alperen Aslı'nın çiçeğinin sapı olan tırtırlı çubuğu aldı ve olanlar oldu.Aslı bağırmaya ve saldırmaya Alperen de vurmaya başladı ortalarına girmeye çalıştım önce zarar vermesinler diye ama sonra bıraktım onları kendi hallerine dövüşmeyi birden oyuna çevirdiler şaşırıp kaldım.Tevekkeli kardeşler arasına girlimez derler hemen gülüşmeye başladılar ama 2-3 dakika bayağı dövüştüler kesin birine bir şey olacak ve ağlamayla bitecek diye beklerken gülüşmeler başladı tabii ben de hemen resim çektim ne yapayım...Ama sayı çubuklarını ve fasulyelerini onlar kavga ederken topladım hemen vermedim ikisinede. İkinci olay:Bir süre sonra 'hadi herkes kütüphaneden istediği kitabı alsın okuyacağım' dedim.Seçtikleri kitapları getirdiler, kanepeye hepberaber oturduk.Önce Alperen'inkini okuduk,Aslı iki tane getirmişti.İlkini okumaya başladım ki Aslı diğerini alıp halıya geçti kendi kendine okumaya başladı yani ezberledikleri için sayfaları çevirip kendi kendine resimlere bakıp sesli anlatıyor.Alperen'e okumaya devam ediyorum ben , tam okumam bitti atladı Aslı'nın elinden aldı diğer kitabı da, Aslı yine feryat figan tabii ve saldırı düzeninde ikisi de bağırış çağırış ,vurmalar...Aman Allah...Bu iki olay artık kavga konusunda ciddi bir konuşma yapma zamanın geldiğini hatırlattı bana özellikle Alperen'e karşısındakine saygıyı Aslı'ya da bağırıp çağırmamayı...

Allahım sen çocuklarımızı güzel ahlakla ahlaklandır.


7 Nisan 2008 Pazartesi

DAĞINIK EV

Bugün oyuncaklarımla oynamak istemedim, eski dergimi kesmek istedim ama biraz fazla kesmişim galiba...!
Kestiğim dergi sayfalarının içinde üçgenler vardı.Ben de onları şekillerine göre kesip ,bantla yapıştırıp gemi yaptım.Kesmek, bant ya da yapıştırıcı ile bir şeyler yapmak çok hoşuma gidiyor.



Tabii annem salonun bu halini görünce çok şaşırdı ama toplamam biraz uzun sürünce sinirlenmeye başladı.Ben de mecburen topladım, yardım etmelerini bekledim amaa...
Güzel oğlum el işleriyle yapılan faaliyetlere pek meraklı hem de becerikli.Önce serbest bırakıyorum ne istiyorsa yapıyor hayal gücüyle rastgele kesiyor, birbirine ekleyip yapıştırıyor, güzel işler de çıkarıyor ama iş dağıttıklarını toplamaya gelince hemen yan çiziyor 'kimse bana yardım etmeyecek mi?', 'küçüklerini sen topla ,büyüklerini ben.' gibi cümlelerle işi üzerimize atmaya çalışıyor hatta hiç ellemese bile Aslı'yı da dahil ediyor.Yolun başında daha düzene girer inşallah.Aslı Elif bebeği ile mutlu mesut oynuyor, bilmem hevesi ne zaman geçer.Bugün ilk defa yemek konusunda bir kararlılık gösterdim masaya onlar için güzel bir sofra hazırladım çünkü biz yemiştik.Salata ve yemek tabakları önlerinde Aslı başladı kendi yemeğe, Alperen biraz nazlandı 'sen yedir'diye .Neyse biraz yedirdim ama hala yavaş ve isteksizler 'iyi o zaman tabaklarınızı alıyorum hiçbir şey vermeyeceğim akşam sütünüzü bile'dedim ve topladım tabakları.Bir süre sonra dondurma yerken Aslı da istedi , tabii ki yemeğini yemediği için veremeyeceğimi söyledim.Bu sefer 'getir yiyim o zaman ' dedi bilmiş kızım benim.Tabii hemen yeni bir tabak hazırladım , verdim kendi yedi bitirdi ve mutlu son dondurmaya ulaştı.Bu çocuk milleti bir şeyi istemeye görsün korkulur ,hele Aslı nasıl kibar nasıl sevimli oluyor görmeniz lazım aslında biraz inatçı ve aksidir.Başka bir gün de Aslı'yı anlatırım inşallah.
Allahım çocuklarımızı iyi ve güzel huylarla donat.



6 Nisan 2008 Pazar

YAĞMURLU PAZAR

Sabah kalktığımızda hava kapalıydı ama yine de yazlığa gitmemiz gerekiyordu bunun sebebini annem söylemedi.Babaannemleri de alıp gittik ama pek umduğumuz gibi değildi çünkü daha yolda yağmur yağmaya başladı.Çimenleri seyrettik biraz ıslandık ve çamurlandık böyle olunca daha mangal bile yakamadan babam bizi geri getirdi.Resimde yanımızda duran Mitsu anneannemin Japon misafiri onu da başka bir zaman anlatırız.Dönüşte karnımız aç tabii burger king'e uğradık sonra babam bizi eve bırakıp maç seyretmeye gitti.

İkindi vakti mutlaka birşeyle yeriz özellikle nutella ekmek-süt ama annemler sabah kahvaltıyı yazlıkta yaptıkları için evde ekmek yoktu ve Aslı ile ben sokağımızdaki bakkala gidip aldık.Bu benim ikinci denemem ama Aslı ilk defa geldi benimle ele ele tutuşup gidip geldik.

Akşam yemeğimi kendim yiyorum ,ne yediğim pek belli olmuyor değil mi çünkü bir kase yoğurdu olduğu gibi makarnama doldurdum ,buna annem bile şaşırdı, diğer kase kardeşimin daha başlamamış bile...

Son bir mangal hevesiyle gitmiştik yazlığa ve alacaklarımız vardı ama yağmur engel oldu kısmet tabii.Aslında hava güzeldi ama çocukların laf anlamayıp sulara girmeleri ve çamurlanmaları dönüş kararımızı hızlandırdı, yoksa bahçede bizim keyfimiz iyiydi ama sonradan daha hızlanmış yağmur aslında iyi ki dönmüşüz.Çocukları doyurup eve geldik ve evimi biraz topladım malum yarın iş günü sabah temizlik yaparım diye toplayarak önhazırlık yaptım.Ama günün olayı çocukların bakkal gitmesi; kendilerine güvenmeleri ve bir iş başardıklarını hissetmeleri hem onların hem benim çok hoşuma gidiyor.Tabii gidip gelene kadar pencereden arkalarından bakıyorum.Büyüyorlar artık yeni şeyler öğrenmeleri gerekiyor...Uzun zamandan sonra ilk defa odalarında oynadık ve orada akşam yemeği yemek istediler, biz hep salonda olduğumuz için değişik geldi hepimize.Bugün çocuklarımla çok mutluyduk aklına esip sarılmaları ve öpmeleri ayrı bir renk kattı birlikteliğimize zaten tv seyrederken de üçümüz ikili kanepedeyiz kucak kucağa.Ama kapanış pek iyi olamadı; babaları 21:00'de gelip de hemen yatınca her akşam yaptıkları güreş güme gitti, bizimkiler de biraz üzüldü ama yarın dört tane güreşme sözü aldılar bakalım...Allahım kimsenin huzuru bozulmasın ,herkes çocuklarıyla mutlu mesut yaşasın.

5 Nisan 2008 Cumartesi

EMİNÖNÜ GEZİSİ

Bugün erken kalktık , annem hemen başladı 'çabuk olun gidicez'diye.Meğerse Asiye teyze ve Gözde ile Eminönü'ne gidecekmişiz.Çok sevindik hemen kumbaramızdan paralarımızı aldık.Eminönü demek oyuncak demek.
Herkes Yeni Camii'nin önündeydi , bizim neyimiz eksik dedik ,aldığımız oyuncak poşetleriyle poz verdik
Sonra güvercinlere yem vermek istedik , annem oradan yem aldı biz de serptik güvercinler yesin diye.O kadar çoklardı ki biz koştukça kaçmaları çok hoşumuza gitti.

Hiç böyle büyük bebeğim yoktu çünkü hep Barbielerden alıyordu annem tabii ben de onları seçiyordum aslında sorunca, hatta bugün de yine Barbie seçtim ama annem bu sefer kendi istediğini alacağını söyledi ve bana Elif bebek aldı, o da en az Barbie kadar ünlü artık çünkü ellerine dokununca dua ve sure okuyor, ayağına dokununca ilahi söylüyor,herkes onu tanıyormuş. Çok beğendim hatta biberondan süt bile içiyor harika bir bebek, hiç yanımdan ayırmıyorum.Nasıl siz de beğendiniz mi?


Bugünkü Eminönü gezimizde ben de kendime kılıç aldım, kalkanıyla beraber hem de.Aslında ben şu yandaki robottan alma niyetiyle gittim oraya ama bulamamıştım annem ikinci gidişinde almış bana , canım annem....
Yine dolu dolu ve çok yorucu bir gündü.Sabah 10:30 da buluşup gittik Eminönü'ne alış veriş yaptık tabii ama terslikler o zaman başladı önce torbamı unuttum en son alış-veriş yaptığım yerde, almaya gittim çocukları bırakıp yanımdaki arkadaşa, oradan da Elif bebek almak için bir oyuncakçıya uğradım çocuklar da bekliyor diye acele davrandım tabii tam otobüse bindik dönüş için yol alıyoruz Aslı açtı kutuyu içinde biberonu yok bebeğin haydaaa ağlar bizimki....
Anneme gidiyorduk zaten teyzemler gelecekti akraba günü gibi bir şey var, çocukları anneme götürdüm çorbalarını içirip hemen çıktım Eminönü'ne Elif bebek aldığım yere biberon ve emzik verdi sağ olsun döndüm.Tam çaya oturmuşlardı iyi oldu ben de çok açıkmıştım, sofrayı topladık teyzemin kızı demez mi 'gelmişken bir Osmanbey'i gezeyim 'diye haydi Ayşegül bir daha dışarı 2 saat da onunla dolaştık Aslı yanımda.Akşam yemeğinden sonra babam gelince ameliyat olmuş akrabamızı ziyarete gittik ve sonunda evimize geldik elhamdurillah.
Bugün kimseyi kıramamamın yorgunluğunu yaşadım bir koşturmacadır gitti ama günün olayı Elif bebek oldu gören herkesin dikkatini çekti ve herkes beğendi tabii en başta Aslı'nın beğenmesi önemliydi ,şu an beraber uyuyorlar.Bildiği sureleri de okuyor bebek ama bilmediği Fatiha suresini de inşallah bu sayede öğrenir.
ALLAHIM teknojiyi hep faydalı bir şekilde kullanmayı nasip et.



3 Nisan 2008 Perşembe

SAYI ÇUBUKLARI

Geçen gün annem bize ilk defa sayı çubuklarıyla neler yapabileceğimizi göstermişti.Bugün bir daha sayı çubuklarıyla oynamak istedim, matematiği çok seviyorum.Annem önce sayma, sonra da toplama ve çıkarma yaptırdı.Hepsini doğru bilince çubuklardan resim yapmaya başladık, önce sadece ev yapıyorken artık geliştirdik yol,ağaç,bahçe ve çiçek de ekledik,nasıl güzel olmuş mu?

Okuldan geldikten sonra oturuyorduk öyle Aslı bebekleriye oynuyor, Alperen de tv seyrediyordu.Halini hatırını sordum 'aa anne yine matematik yapalım mı?Sayı çubuklarını getireyim'dedi.Ben de çok sevindim tabii hemen'getir' dedim , üçümüz oturduk halının üstüne ve başladık 'al bakalım sağ eline üç tane'diye.Sonra resim yapmak istediler sanki şekiller yapmayı daha mı çok seviyorlar ne ama olsun hevesli olmaları bana yeter.Evlerini süsleyip yarıştırıyorlar güzel mi diye.Allahım bu hevesleri ve yarışları hiç eksilmesin ben planlarım arasında yorulup ezilmeye razıyım.Allahım aynı istek ve coşkuyu okul hayatları boyunca da eksiltme.


2 Nisan 2008 Çarşamba

NUTELLA YİYORUZ

Okuldan gelince bugün boyama yapmak istedik ama canımız bu sefer ellerimizi boyamak istedi annem derimize zararlı olduğunu söyledi ama rengarenk ellere sahip olmak çok eğlenceliydi


Sonra da Nutella yemek istedik kaşık kaşık hem de ,ekmeksiz daha lezzetli.

Nutella yedikten sonra ağzımız ve yüzümüz pek bakılacak halde değildi , birbirimize bakıp bol bol güldük, bir de bu halimizle anneme poz verdik, bugün çok eğleniyoruz Allah'a şükür.
Akşam babam geldi ve güreştik aynı annemin söz verdiği gibi.Önce güreştik güle oynaya sonra süt içip yattık.Unutmadan bugün İstinye Ufuk Koleji'ndeki yap-boz yarışmasına gittik okulca ama ben kazanamadım,arkadaşım kazandı.Bize de yap-boz ve gofret hediye ettiler, çok eğlendik.
Allahım sana çok şükür bugün çok mutlu oldum.
Artık gerçekten yoruluyorum herhalde kafam o kadar dolu ki o kadar çok işin planını yapıyorum ki bunları anlatmaya ve yazmaya bile üşeniyorum.bir maddelesem:
-sabah çocukları hazırlayıp okula gönderdim
-evi toplayıp,makina ile süpürdüm
-saçımı yıkadım giyindim çıktım
-Arkadaşıma gittim hep beraber sohbet ettik
-okuldan beni bir seminere gönderdiler
-sonra okula gelip dersime girdim
-2 ay sonrasına gezi planı yaptım ilçeye gönderdim
-yarınki gezi paralarını topladım ve servisi ayarladım
-öğretmen arkadaşlarımla ödev ve etkinlik seçimleri yaptım
-çıkışta velilerle başka planlar yaptım
-eve gelirken alış-veriş yaptım
-evde çocuklarla ilgilendim
ve hala ayaktayım ve haftasonu ile ilgili plan yapmaya devam ediyorum sanki hiç ölmeyeceğim Allahım nedir bu hırs hep plan hep plan çok yorucu oluyor ama alıştım plan yapmadan yaşayamayacakmışım gibi geliyor sanki bir düzensizlik olacakmış gibi...Ayrıca planladığım gibi olmayınca da kendimi sıkıyorum bu da kötü ama Allah'a şükür daha planlarımın dışına çıkan pek bir şey olmadı ama öyle olmasın diye çok yırtınıyorum.Allahım sen bana güç kuvvet ver .

1 Nisan 2008 Salı

ÇİÇEKLERİMİZ AÇIYOR

Bu annemin gözü gibi baktığı menekşesi, annem çiçeği olan bitkileri sever ve her açtıklarında sevinir ,bize de sevdirir.Evimizdeki tek çiçek bu menekşe (yer darlığından) Aslı da çiçek açmışken yanında kalemlerini dökmüş resim yapıyordu, annem de kaçırmadı ve hemen resimlerini çekti. Bugün annemle sayı çubuklarıyla oynadık,çok zevkli oldu.Akşam hep üçümüz oynadık, annemizi hiç üzmedik yemeğimizi, meyvemizi yedik,sütümüzü içip yattık.Babamın halı saha maçı varmış biz uyuduktan sonra gelecekmiş, ama yarın babamın fazladan güreşeceğini söyledi annem, bu da bizi mutlu etti tabii.



Çiçeği açan bitkileri her zaman daha fazla sevmişimdir.Ama malesef salonumun küçük olması ve pencere önümün müsait olmaması yüzünden sadece bir menekşem var.Ayrıca sadece mart-nisan aylarında içeri aldığım sünbüllerim var.Menekşeme çok dikkatli bakıyorum, haşladığım yumurta suyu ile besliyor senede 2 defa toprağını değiştiriyorum ve karşılığını da alıyorum memnunum beni üzmeden açıyor.Ama 2 ay önce öğrencilerimle beraber diktiğim sünbül soğanım hala açmak değil ,yeşillenmedi bile.Öğrencilerimle yaptığım gibi bugün çocuklarımla da sayı çubuklarıyla oynadık.Biraz matematik yaptık;saydık,topladık,onluk yaptık; sonra da çubuklardan şekiller yaptık,çok hoşlarına gitti.Hafif hafif sevdirmeye çalışıyorum oyun ortamında daha kolay oluyor öğrenmeleri.Eğer sınıflarında böyle bir ortamları olmazsa en azından hatırlarlar belki ,annemle oynarken yapmıştık diye.Tek isteğim bütün anneler gibi okulda başarılı olmaları ama aynı zamanda ruhsal gelişimi de tam olmalı.Allahım hiç bir çocuktan öğrenme hevesini alma.